Kendimizi neden başkalarıyla kıyaslıyoruz? Yeryüzünde bizden başka, bizden daha iyi biz olan kimse yok halbuki.
“Ben hiç kıskanmam”, “Kıskançlık özgüven eksikliğinden kaynaklanır.” Belki siz de buna benzer sözler telaffuz ettiniz bugüne kadar ya da sadece “sevdiklerinizi başkalarından kıskandınız.”
Kabul etmesi ne kadar zor bir duygu: kıskançlık. İster eşinizi başkalarından kıskanın, isterseniz eski iş arkadaşınızın Instagram’da görünen muhteşem yaşantısını… Hepimiz hayatımızın bir noktasında başka insanları kendi sahip olmak istediğimiz fakat sahip olamadığımız duygular ve durumlar sebebiyle kıskanmışızdır. Bazen bu duygu o kadar ileri gider ki sevgilinizin geçmişinde yaşadığı ilişkileri kıskanırken bulursunuz kendinizi. Sosyal medyada Sherlock oyunları başlar.
Bu kıskançlık duygusunun asıl nedeninin, dışarıdan gözlemlediğimiz yaşamları, kendi içinde bulunduğumuz anlarla karşılaştırmaktan kaynaklandığını az çok hepimiz biliyoruz.
Başkalarının hayatına dışarıdan tanık olmak, bir insanın geçmişini dinleyip yargılamadan kabul etmek, sadece bir gözlemden ibaret olsaydı bu yaptığımız şey daha kabul edilebilir olabilirdi. Ancak, başkalarıyla kıyaslama yaptığımızda çoğu zaman kendimizi rasyonel olmayan bir şekilde yargılıyoruz. Kendimizin en kötü, en acımasız eleştirmeni kesiliyoruz!
Hiç fark ettiniz mi bilmiyorum ama böyle anlarda yanınızda kaç insanın olduğunun ve bu insanların sizi ne kadar sevdiğinin ve size ne kadar güvendiğinin hiçbir önemi kalmıyor. Eğer kendi tarafınızda kendiniz için tezahurat yapmıyorsanız, o an yüreğinizden geçen kızgın ve boğucu duygulara malesef bir çare bulamıyorsunuz.
Rekabet hakkında komik (!) ve hepimizin bildiği bir gerçek daha söyleyeyim: kazanmak diye birşey yok. Ne sizin için ne de karşısınızda kazanan olarak gördüğünüz taraf için. Nedeni çok basit; kendinizi sizden daha şanssız olan insanlarla kıyasladınız mı hiç? Kendi halinize şükrettiniz mi?
Çoğu zaman kendimizi bizden daha zengin, daha güzel, daha başarılı insanlarla kıyaslıyoruz. Kendi kendimizi karşılaştırdığımız o mükemmel insanın da kıskançlık dayanağı başka seviyelerdeki başka insanlara, nesnelere uzanıyor. Sonu gelmeyecek bir döngü…
Dolayısıyla merkeze oturttuğumuz yaşamlarımızda, çoğu kaman kısa çöpü çeken tarif biz oluyoruz.
Ancak egomuz kaybeden olmak istemiyor! Onun derdi sadece ve sadece ödüllendirilmekken; beynimiz daha mantıklı davranıp bilgi akışını sıralamak, dosyalamak ve düzenlemek istiyor. Zihnimiz, bu düzenin içerisinde nereye ait olduğumuzu, kaçıncı sırada yer aldığımızı meşrulaştırmaya çalışıyor. Aksini iddia edemeyeceğimiz ve karşı çıkamayacağımız böylesine sistematik bir tabloda, beynimizi kontrollü veya kontrolsüz olarak her an bilgi ve duygularla besliyoruz ve onu meşgul ediyoruz.
Beynimiz ve egomuza ek olarak, varoluşumuz, ruhumuz, her zaman daha çok var olma halinde. Bugün kim olduğumuz dün verdiğimiz kararların bir sonucu mesela. Hep bir yaratılış halindeyiz. Karar veriyoruz ve sonra o kararların etkisiyle başka kararlar veriyoruz. Yönümüz ve ufkumuz her zaman genişlemeye doğru uzanıyor.
Peki bu durumu neden avantaja çevirmeyelim? Rekabeti ve kıskançlığı bitirmeye, sonlandırmaya ayıracağımız enerjiyi neden kendi geçmiş ve geleceğimizle kıyaslamaya odaklamayalım?
Kendini bir başkasıyla karşılaştırırken yakaladığında, bir an dur ve düşünceni yönlendir. Kıyaslamanın ve dolayısıyla kıskançlığın yarattığı mazoşist cazibeyi bir kenara at ve şuna benzer sorular sor:
Beş gün, üç hafta ve hatta bir yıl önce yapamadığın neyi bugün yapabiliyorsun? Yakın bir zamanda, önceki senin akıl almaz bulabileceği ne tür kararlar aldın?
Belki hayatında seni yeni bir yöne çeviren bir takım eylemler içine girdin. Öyleyse hayatın nasıl etkilendi?
Kötü alışkanlıklarından vazgeçtin belki de? İki yıl önce sigarayı bıraktın ya da artık çayına şeker atmıyorsun.
Başka bir deyişle, kendini nasıl yeni ve geliştirilmiş bir sen olmaya davet ettin?
Önemli olan şeyler bunlar işte! Kendimizi başkasıyla karşılaştırmak yanlış ve alakasız bir ölçme metodu.
Kendini başkalarıyla kıyaslamayı “hatalı mantık” olarak düşün. Örneğin, yalnızlık dönemlerinden sonra enerjiyle dolan içe dönük sıkılgan bir insan, kendini dışa dönük ve her zaman kalabalık gruplar içinde olan ve sadece bir saat yalnız kalsa sıkılmaya başlayan bir insanla kıyaslasa bu durum ne kadar adil olur?
Bu tür bir karşılaştırma sonucunda ne tür mantıksız çıkarımlara varabiliriz hiç düşündün mü?
Kendi kendine yaptığın karşılaştırmalardan birini ele al ve mantığı sorgula. Çoğu, doğasında ve temel karşılaştırma noktalarında sana tamamen mantıksız gelecek.
Hepimiz farklı şekillerde ve formlarda bu dünyaya geliyoruz. Yaşam tecrübelerimiz el verdiği sürece, hepimizin belli ölçüde kendimiz için dilediği niyetler var. Aslında, eğer illa ki birşeyleri kıyaslamamız gerekecekse, kıyaslayacağımız tek şey bu niyetleri hangimizin en iyi ustalıkla kullanabildiği olmalı bence.
Michelangelo, “Her taş blokunun içinde bir heykel var ve heykeltıraşın görevi onu keşfetmektir” demiş.
Bu keşfi ne kadar iyi yaptığımız bizim ölçümüzdür.
Yorum Yok