Yoga & Meditasyon

Modern Kadın Yoga’yı Yok Olmaktan Nasıl Kurtardı?

Dünyadaki en eski manevi geleneklerden biri olarak kabul edilen ve kökenleri az bilinen yoga, bir avuç insan tarafından yok olmanın eşiğinden kurtulmuş. Bunu ilk duyduğumda çok şaşırdım çünkü yoga imge olarak hep popülerdi benim zihnimde. Eğer siz de bir zamanlar yoganın nasıl yok olmaya yüz tuttuğuna şaşırdıysanız ve olayların nasıl  geliştiğini merak ediyorsanız, hepsi bu yazıda! İlk olarak, gelenek ve göreneklerin değiştirilmesi, yoganın bugünkü güçlü uygulamaya dönüşmesine ve büyümesine izin verdi diyebiliriz.

Hemen şaşırtıcı bir soru gelsin bu noktada: Sadece 100 yıldan daha kısa bir süre önce, yoganın sadece erkekler tarafından öğretilen bir uygulama olduğunu biliyor muydunuz?

Bu eğitimler teke tek, guru ve öğrenci ilişkisi altinda yapılıyormuş ve eğitimler sır gibi saklanırmış. İngiliz sömürgeleşmesiyle birlikte yoga da diğer Hint geleneklerinde olduğu gibi soyu tükenir hale gelmiş. Peki yoga, bu gizli sistemlerden ve yokoluştan sıyrılıp nasıl oldu da Batı’da gelişen ve esas olarak kadınlar tarafından kadınlara öğretilen bir sistem haline geldi? İşte tam da bu temel değişimi kavradığımızda, yoganın Hindistan’ın dünyaya verdiği en büyük armağan haline geldiğini de anlıyoruz.

Hint kültürü, İngiliz egemenliğinde iken sistematik bir şekilde gözlemlenmiş ve buna uygun olarak ele alınmış. Bu dönem üst kastlardaki insanların, daha fazla Batılılar’a benzemek, tıpkı onların yaptığı gibi ofislerde çalışmak ve sandalyelerde oturmak istediği bir zamanmış. Daha düşük kasttaki insanlar, oturarak ve dünyaya yakın bir yerde yaşıyormuş; bu da onlarin doğal organlarını korumaya veya yogaya ihtiyaç duymadan yaşamalarını sağlıyormuş. Bu sömürgecilik döneminde, yoga, sanskritçe ve benzeri geleneksel uygulamaların hemen hemen hepsi yok olmayla karşı karşıya gelmiş. Bu kadar derin bir kültürüm sömürgeleşmeyle birlikte yozlaşmayla karşı karşı gelmiş olduğunu görmek tabi ki çok üzücü. TKV Krishnamacharya bu yozlaşmayı durduran bir öncü olarak görülebilir.

Batıda tamamiyle alışık olduğumuz yoga tarzı tek bir kişiye, yani TKV Krishnamacharya isimli bu Brahman’in yoga öğretilerine kadar izlenebiliniyor. Bu Brahman, hala birçok kişi tarafindan en önemli yoga ustası olarak görülüyor. Okuduklarımdan anlıyorum ki, dört öğrencisi ile birlikte hayatını yogaya nefes vermeye adamış. Onun yogaya olan etkisi o kadar büyük ki, modern yoga uygulamasının temellerini sonsuza kadar şekillendirmiş, değiştirmiş ve yaratmiş.

Krishnamacharya, Sanskritçe, Müzik, Hukuk ve Sanat dalında ustaymış. Tüm yoga sutralarını ezberlediği için dahi sayılıyormuş. Bilgiye olan açlığı sayesinde, Himalaya mağaralarında yaşamış olan, Hatha yoga’nın son ustalarından biri sayılan Yogeshwara Ramamohana Brahmachari’yi aramasını sağlamış. Yedi yıl boyunca onun rehberliğinde, asana ve pranayama’nın yoga öğretilerini uygulamış. Bu dönemde, bugün yoga dediğimiz vakıfları ve uygulamalari geliştirmiş.

Himalaya mağaralarından ayrılmak için vakit geldiğinde, gurusunun isteği üzerine, Krishnamacharya uygarlığa dönmüş. Yoga’yı belirsizlikten kurtarmaya ve ‘ana akıma’ getirmeye kararlı olan ustası, yoga uygulamasını dış dünyaya yaymasını istemiş. Bizim için ne kadar büyük bir şans ki çabalarının ne kadar başarılı olduğu bugün kanıtlandı. Yogasız bir dünyayı hayal edebiliyor musunuz?

Başlangıçta, Mysor’a yerleşmiş ve orada evlenmiş. Orada bir süre yoksulluk içinde yasamış. Sanskritçe Üniversitesi’nde Sanskritçe ve yoga dersleri vermiş ve bir yoga öğretmeni olarak ünü yayılmış. Mysor Kralı, tam bir sanat destekçisiymiş ve ölmekte olan geleneklerini kurtarma konusunda tutkulu bir kralmış. Krishnamacharya’nın ünü kulağına geldikten sonra onunla tanışmış ve yeteneklerinden cok etkilendiği için canlı yoga gösterilerine sponsor olmaya başlamış.

Bu sergiler, Batı spot ışıklarını yoga’nin üstüne çekmiş ve bu katı uygulamanın geliştirdiği inanılmaz yeteneklere olan ilgiyi arttırmış. Krishnamacharya’nın şöhreti bu sefer dünyaca büyümeye devam etmiş ve kendisine ait bir yoga okulu açmak için sponsorlar kazanmış. Bu okulda, şimdi ‘Vinyasa Akışı’ olarak bilinen hareketleri ve nefes dizilerini geliştirmiş. Bu okulda egitim alan öğrencilerin her biri bu eski uygulamaya etkili bir iz bırakti. Ögrencileri ve onların bizim bugünkü modern yoga öğretilerine kattığı yararlar ile ilgili başka bir blog yazısı oluşturmayı planlıyorum.

Ancak Bati toplumunun ve modern dünyanın seyrini değiştiren bir kadın var ki…

İşte bu yazımızın konusu tam olarak da bu kadın. Yukarıda okuduğum bunca tarihi bilgi ne içindi derseniz, Krishnamacharya’nın en tartışmalı öğrencisi olan Indra Devi’ye sonunda varıyoruz, merak etmeyin.

Annesi, Mysor Kralı’nın yakın arkadaşıymış ve Indra Hindistan ziyaretlerinden birinde, halk sergilerini görmüş ve onu tereddütsüz reddeden Krishnamacharya’ nin öğrencisi olmayı istemiş.

Mysor Kralı Krishnamacharya’nin bu genç kadını arkadaşı olarak kabul etmesini istemiş ve Krishnamachary’ya başka seçenek tanımayarak bu batılı kadını kabul etmek zorunda bırakmış. Daha önce bahsettiğim gibi, yoga o zamana kadar sadece erkekler arasinda serbestti ve bu istek yoganın nasıl öğretilmesi gerektiğine ilişkin bütün görüşlere karşı gelmiş oldu. takdir edersiniz ki Krishnamacharya Indra için hayatı kolaylaştırmamış. Kolaylaştırmak bir yana onu en uzak ve tenha bölgelerde yaşatarak vazgeçirmeye çalışmış, sabah saat 4’te uyanıyor ve sadece yere ve güneş ışığında yetiştirilen yiyecekleri yemesine izin veriyormuş. Buna rağmen Indra asla egitimden  vazgeçmemiş. Meydan okumayı kucaklamış, yiyecek ve yerel gelenekleri benimsemiş ve yerel halk onu sevmeye ve övmeye baslamış. Zamanla Krishnamacharya onu ciddi bir öğrenci olarak görmüş ve onunla gelenekleri yıkmaya ve şahsen ona eğitim vermeye karar vermiş.

Birçok öğretmen ve akademisyen, onu geleneklere karşı çıktığı için ayıplamış. Ancak bence denilebilir ki yoga ölüyordu ve Krishnamacharya bu zorlu zamanlarda geleneklerin kırılması gerektiğini anlamıştı. Yogayı anti kadın bir öğreti olmaktan çıkarıp, kadınları en büyük destekçisi haline getirdi.

Indra’ya bir yıl boyunca ders vermiş ve ardından öğretmen olmasını ve uygulamaları batıya tanıtmasını istemiş. 1930’ların sonlarında Indra ABD’ye gitmiş ve California’daki ilk yoga stüdyosunu açmış. Orada Hollywood yıldızlarını eğitmiş ve Marilyn Monroe, Greta Garbo gibi isimlerle adı anılmaya başlamış. Sonunda Meksika’ya taşınmış, geleneklere ve dile aşina olmaya çalışarak orada uzun yıllar yaşamış. Bu film gibi gerçeklerden sonra, geri kalan herşey ‘tarih’ dedikleri gibi…

 

Bunları Da Beğenebilirsin

Yorum Yok

    Yorum Yazın